Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Mehmet AKAY
Köşe Yazarı
Mehmet AKAY
 

Otoriterlikten Demokrasiye

  Türkiye, PKK'nin yaptığı 12. Kongresinde  silahlı mücadele son verdiğini 296 üst düzey delegenin katılımıyla son verdiğini geçen hafta içinde ilan etti. Öcalan’ın 27 Şubatta yaptığı açıklama örgütte karşılık bulmuş olmasının yanında resmileşti. 40 yılı aşkın silahlı mücadele, 40 bin insanın ölümü, köy boşaltmalar, pek çok mülteci kamplar, 400 milyar doların üzerinde bir maliyet gözönünde bulundurulduğunda çok önemli bir karar olduğu kabul edilmelidir.  Bu sürece emir komuta zinciri içinde değil, ideolojik ve politik değişim,uluslararası konjonktür gibi pek çok neden var.  Bir dejavu mu yaşayacağız yoksa yeni ufuklar mı belirecek, sorusu en can alıcı nokta olsa gerek.  Önce şunu başta birteyim; Ne Öcalan, ne'de PKK geri adım attı. Kimse kimseye teslim olmadı. Çok ağır bedeller ödenmesine karşılık mucadeleyi kazanan iki taraf oldu.  Lozan'da kurucu unsur kriterleri yok sayılıp daha sonra jenosid ve asimilasyona uğrayan Kürtler bugün Lozan'ı Türkiye Cumhuriyetiyle yeniden masaya yatırıyor. Öcalan ve PKK bunu başardı. Yani Lozan yeniden Türkiye sınırlarında ideolojik ve politik olarak yazılması zorunlu hale geldi. Politik, yapısal, sınıfsal, bölgesel sorunlar eskisinden çok daha görünür hale geldi.  Artık Türkiye ant-Kürt politikasından yalnız Türkiye'de değil Şam'da, Bağdat'a, Tarhan'da ve Rojova'da değişmeli.  Demokratik Türkiye, demokratik mücadelenin önemli köşe taşı bu olacak gibi. Kürt ve Türk sol hareketlerin merkezine bu yol haritası oturacağını şimdiden söyleyebiliriz.  Süreç karşılıklı iyi niyetle sürüyor. Sırrı Süreyya Önder'i beklenmedik zaman da yitirmemiz ve açığa çıkan suikast girişimi, Özgür Özel'e saldırı bu sürece pek  olumsuz etkide bulunmadı. Ama barışa karşı durmak isteyen küçükte olsa bir yapı var. Siyaset-mafya-rüsvet(iktidar) üçleminde böyle mide bulandıranların çıkması doğal, ama cürümları kadar yer yakarlar.  Şunu da açık söylemeliyim, birileri bu süreci bozarsa anasından emdiği süt burnundan geleceğini de bilmeli. Kürt Ulusal mücadelesi ve PKK silahlı mücadeleyi bırakmasına karşılık bir hafta içinde yeniden organize olur ve çok daha güçlü bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşısına çıkar. Yoktan var olan PKK, diyasporada ve coğrafyada örgütlü gücünü koruyor, koruyacaktır. Tarihsel, ideolojik ve politik üstünlük daima elinde olacaktır. Silahsız ama demokratik bir örgütlenme mutlaka olacaktır, korunacaktır.  Silahlı mücadele ideolojik ve politik olarak son verildi, çünkü koşullar artık legal mücadeleyi gerektiriyor. Eğer koşullar değişirse işler de değişir. Lenin öncülüğünde Bolşevikler silahlı, illegal ve demokratik mücadeleyi sürekli koşullara göre yeniden yeniden inşa etmişlerdir. Yani Lenin, statik bir parti teorisi olmamıştır, statik bir mücadele perspektifiyle de yetinilmemiştir.  Konumuza dönersek, otoriter bir cumhuriyet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yola otoriter olarak mı yoksa demokratik olarak mı, Kürtleri kazanarak mı yoksa yitirerek mi devam edecek?  Bu sorunun yanıtı yalnız devlette değil iktidar da, muhalefette ve sokakta!  Sözün kısası şu öyle bir zaman dilimine girdik ki herkesin sorumluluğu on kat arttı.  CHP, süreci gördü ve destekte bulunuyor, Erdoğan, CHP'yi dışlıyor gibi siyasi algı yapanlar sorunun ciddiyetinde olmadıklarını gösterir.  Şunu Erdoğan başta olmak üzere herkes bilmeli, süreç tüm siyasileri kapsıyor ve sorumluluk yüklüyor. Çünkü bu yeni süreç demokratikleşme olmadan yürümeyeceği belli oldu.  Bir taraf ekmek diğer tarafa sopa sallama devri bitti.  Son söz olarak ya seve seve demokratlaşacaksınız ya da behrava olacaksınız.  Bu yaz buna tanık olacağız.
Ekleme Tarihi: 12 May 2025 - Monday

Otoriterlikten Demokrasiye

 

Türkiye, PKK'nin yaptığı 12. Kongresinde  silahlı mücadele son verdiğini 296 üst düzey delegenin katılımıyla son verdiğini geçen hafta içinde ilan etti. Öcalan’ın 27 Şubatta yaptığı açıklama örgütte karşılık bulmuş olmasının yanında resmileşti. 40 yılı aşkın silahlı mücadele, 40 bin insanın ölümü, köy boşaltmalar, pek çok mülteci kamplar, 400 milyar doların üzerinde bir maliyet gözönünde bulundurulduğunda çok önemli bir karar olduğu kabul edilmelidir. 

Bu sürece emir komuta zinciri içinde değil, ideolojik ve politik değişim,uluslararası konjonktür gibi pek çok neden var. 

Bir dejavu mu yaşayacağız yoksa yeni ufuklar mı belirecek, sorusu en can alıcı nokta olsa gerek. 

Önce şunu başta birteyim; Ne Öcalan, ne'de PKK geri adım attı. Kimse kimseye teslim olmadı. Çok ağır bedeller ödenmesine karşılık mucadeleyi kazanan iki taraf oldu. 

Lozan'da kurucu unsur kriterleri yok sayılıp daha sonra jenosid ve asimilasyona uğrayan Kürtler bugün Lozan'ı Türkiye Cumhuriyetiyle yeniden masaya yatırıyor. Öcalan ve PKK bunu başardı. Yani Lozan yeniden Türkiye sınırlarında ideolojik ve politik olarak yazılması zorunlu hale geldi. Politik, yapısal, sınıfsal, bölgesel sorunlar eskisinden çok daha görünür hale geldi. 

Artık Türkiye ant-Kürt politikasından yalnız Türkiye'de değil Şam'da, Bağdat'a, Tarhan'da ve Rojova'da değişmeli. 

Demokratik Türkiye, demokratik mücadelenin önemli köşe taşı bu olacak gibi. Kürt ve Türk sol hareketlerin merkezine bu yol haritası oturacağını şimdiden söyleyebiliriz. 

Süreç karşılıklı iyi niyetle sürüyor. Sırrı Süreyya Önder'i beklenmedik zaman da yitirmemiz ve açığa çıkan suikast girişimi, Özgür Özel'e saldırı bu sürece pek  olumsuz etkide bulunmadı. Ama barışa karşı durmak isteyen küçükte olsa bir yapı var. Siyaset-mafya-rüsvet(iktidar) üçleminde böyle mide bulandıranların çıkması doğal, ama cürümları kadar yer yakarlar. 

Şunu da açık söylemeliyim, birileri bu süreci bozarsa anasından emdiği süt burnundan geleceğini de bilmeli. Kürt Ulusal mücadelesi ve PKK silahlı mücadeleyi bırakmasına karşılık bir hafta içinde yeniden organize olur ve çok daha güçlü bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşısına çıkar. Yoktan var olan PKK, diyasporada ve coğrafyada örgütlü gücünü koruyor, koruyacaktır. Tarihsel, ideolojik ve politik üstünlük daima elinde olacaktır. Silahsız ama demokratik bir örgütlenme mutlaka olacaktır, korunacaktır. 

Silahlı mücadele ideolojik ve politik olarak son verildi, çünkü koşullar artık legal mücadeleyi gerektiriyor. Eğer koşullar değişirse işler de değişir. Lenin öncülüğünde Bolşevikler silahlı, illegal ve demokratik mücadeleyi sürekli koşullara göre yeniden yeniden inşa etmişlerdir. Yani Lenin, statik bir parti teorisi olmamıştır, statik bir mücadele perspektifiyle de yetinilmemiştir. 

Konumuza dönersek, otoriter bir cumhuriyet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yola otoriter olarak mı yoksa demokratik olarak mı, Kürtleri kazanarak mı yoksa yitirerek mi devam edecek? 

Bu sorunun yanıtı yalnız devlette değil iktidar da, muhalefette ve sokakta! 

Sözün kısası şu öyle bir zaman dilimine girdik ki herkesin sorumluluğu on kat arttı. 

CHP, süreci gördü ve destekte bulunuyor, Erdoğan, CHP'yi dışlıyor gibi siyasi algı yapanlar sorunun ciddiyetinde olmadıklarını gösterir. 

Şunu Erdoğan başta olmak üzere herkes bilmeli, süreç tüm siyasileri kapsıyor ve sorumluluk yüklüyor. Çünkü bu yeni süreç demokratikleşme olmadan yürümeyeceği belli oldu. 

Bir taraf ekmek diğer tarafa sopa sallama devri bitti. 

Son söz olarak ya seve seve demokratlaşacaksınız ya da behrava olacaksınız. 

Bu yaz buna tanık olacağız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve duzcemeydan.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.