Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırımlara, işkencelere bir göz atalım;
O dönemde, o işkencelerden kurtulmuş bir Yahudinin kaleme aldığı son satırlarında şöyle ifade eder;
".... Naziler bizim bedenlerimizi değil; umut edebilme, sevebilme, affedebilme gibi kalbimizdeki inancımızı öldürebilmek için bize işkence ediyorlardı. Onun için herşeye rağmen sevebilme duyumuzu kaybetmiyorduk. İşte bu onları çıldırtıyordu..."
İşte gerçek savaşçı böyle bir şeydir. Silahı, mermisi olmayan göğsünü bu şekilde gere gere siper eder..
Bugün yaşadığımız ortam, o dönemin Nazi işgalinden bir farklı yok aslında... Kapitalizm aynı zamanda bir soykırım demek değil midir? Şöyle bir bakalım etrafımıza...Forma kıyafeti gibi dip dibe inşa edilmiş aynı tip evlerin birarada kümelendiği ve kulağa sanki "altından yapılma saray" mış gibi reklam edilen ve satışa sunulan siteler, rezidanslar, villalar gerçekte saray değil, birer toplama kampına benzemiyorlar mı?
Yerinden, köyünden, toprağından, bağından, bahçesinden koparılarak, kapı komşusunu dahi tanıyamıyacağı bu toplama kampına tıkılan insanlar, "kuşu altın kafese koymuşlar ama illa ki vatanım demiş.." şeklindeki atasözünü çoktan unutmuşa benziyorlar.
Aynı tip üniforma giydirilmış evlerin içindeki insanlar da, ağıla bağlanmış aynı tipleştirilmiş sürü toplumuna dönüştürüldü. Tıpkı toplama kamplarına götürülen Yahudilerin üzerine giydirilmiş çizgili piĵama takımları gibi, birbirine benzeyen evleriyle, binalarıyla rezidanslar, villalar, siteler de insanları aynı tipleştirdi.
Bu toplama kamlarının içine tıkılmış insanlar, komşusu kimdir bilmez bir halde televizyonlarının, internetinin, cep telinin, film ve dizilerinin başında Hitler kılığına girmiş kapitalizmin haberlerini dinliyor; Nazilerin Yahudilere uyguladığı işkencelerle " ...umut etmemeyi, sevmemeyi, insanlıktan çıkmayı, ahlaksızlaşmayı..." beyinlere şırıngalıyor sonra da insanı insandan ötekileştirip birbirine kırdırmayı, işkenceyi, gasp etmetiyi öğreterek Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırımın benzerini insanları birbirine düşürerek uygular oldu.
Bu durum kapitalizmin çörümüş ve çökmüş bir toplum yaratma çapasıdır. O çöküşe karşı meydan okumanın tek yolu insanlığımızı unutmamaktan geçer... Gerçek savaşçılar her şeye rağmen umut eder... umut etmek çözüm getirir. Akıl sağlığını kurur. Düşünme, uyanma, aydınlanma fonksiyonları devreye geçer.
Bugün çoğu aydınlar "Özür dileriz Atam ..eserine sahip çıkamadık... sen yaptın, biz yıktık!.." sloganı ile ortaya çıkıyor.. Oysa Atatürk'çülükte umutsuz olmak diye bir kavram yoktur.
Atatürk'çüler özür dilemez, özür dileyeni de affetmez. ... Çünkü emperyalist güçler ne kadar güçlü olsalar da herşeye rağmek umut edenlerin önünde diz çökmüştür. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki böyle bir kanda mevcut olur.. Savaçı olmak böyle bir şeydir.
Yahudiler herşeye rağmen umut ederek Nazileri nasıl çıldırtıysa, Kurtuluş Savaşında emperyal güçleri de böyle çıldırtan bir Türk Milletiyiz. Böyle bir Milletin özür dilemesi onun asil kanında yoktur.
Bir cahile "Cahillik etti" der geçeriz ancak aydın kişiyse eğer, Atatürk şaşkınlıkla ona " .. sen bir aydın kişisin.. bana özür dileğeyeceğine git işini yap... halka umut ol.." demeyecek midir? Napolyon"un sen de mi Brutös demesi gib.."Sen de mi!" denmez mi aydın olacak kişiye...
Hem Ata'ya karşı özür dilediniz de ne oldu!.. Kapitalizme, faşizme bayram havası vermekten başka ne işe yarayacak Ata'ya olan özürünüz!..
Tekrar ediyorum;
Aydın kişi " Ata'sından özür dilemez.." Aydın kişi halka, "herşeye rağmen umut edebilmesini öğretir ki o halk ayağa kalkabilsin. Şahlanabilsin..Uyanmak ve uyandırmak böyle bir şeydir.
Yani uyuyan halk değildir.
Bu memleket aydınların uyumasıyla çöker, cahillerin uyumasıyla değil!..


